İYİ Kİ DOĞDUN ÖZDEMİR NUTKU!

8 Kasım 2019’da kaybettiğimiz değerli hocamız Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun 19 Ocak 2014 tarihli yazısıdır. Bu yazıların paylaşımı sırasında metinde hiç bir düzeltme yapılmaması kararımızdır. (Saygı Ve Özlemle...)

ozdemir+nutku

TİYATRO ÖĞRENCİLERİNE AÇILIŞ DERSİ

İnsanoğlunun kendini bilmesinden bu yana oyun vardı. İlkeller, bazan doğanın gücü karşısında kendilerini ifade etmek ve güç toplamak için törenler düzenleyip oyunlar oynarlar, bazan da hemcinslerini anlatmak ve anlamak için taklitler yaparlardı. Bu oyunların, düzenli disiplinli, estetik bir duruma gelmesinden, yani tiyatro sanatının doğmasından bu yana 3000 yıl geçti. Bugün de bu dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan tiyatroyu gerçekten ciddiye alıyor ve binlercesi de yaşamını ona adıyor. Kitaplar yazılıyor, oyunlar oynanıyor, her gün yeni denemelere girişilip yeni yeni anlatım biçimleri bulunuyor. Neden? Çünkü insan yaşamı içinde, tiyatro da temel gereksinimlerden biri de ondan, İnsan, dünyanın diğer yaratıkları gibi, yalnızca yeme, içme ve çiftleşmeyle yetinmeyen; düşünen, algılayan duyan, sezen ve yaratıcı bir kafa yapısına sahip de ondan. Tiyatro, içimizdeki yaşama direncini arttırır ve büyütür; çünkü hem insanın, hem de insan yaşamına ilişkin bilmecelerin olduğu ve yanıtının arandığı bir yerdir sahne. Fransız tiyatro adamı Louis Jouvet, tiyatro için, “yaşamın tek yanıtıdır,” demiştir.

Tiyatro benim için, iç ve dış yaşamla ilgili, ruhsal ve zihinsel olan bir şeydir. Tiyatro yaşamı, birbirine zıt duygular arasında durmadan gidip gelen, sevgiyle nefretin, coşkuyla yılgınlığın birbirine karıştığı, severek kullanılan bir tutsaklıktır, diyebilirim. 68 yıllık tiyatro yaşamımda, yaptığım, öğrenmeye çalıştığım herşey doyumsuz bıraktı beni. Şöyle geriye baktığımda, öğrenmekten başka bir şeyin ardında koşmadığımı görebiliyorum; bugün de içimde kalan tek şey ilerde neler öğrenebileceğim coşkusudur. Bu öyle bir coşkudur ki, bir yerlerde gizli kalan, benim henüz görmediğim, ama bir gün keşfedebileceğim şeylerin inanrcını taşır.

Tiyatronun uzun, parlak, zengin bir yaşam öyküsü vardır. Ama bu yaşamı zedeleyen birçok da bozucu dış etken yer alır. Oysa tiyatro da, tüm ciddi uğraşlar gibi, bilgiye, çalışmaya ve yaratıcılığa dayanır. Son yıllarda, ülkemizde, yaşam değerlerimiz arasına karıştırılan ‘köşeyi dönme‘ tutkusuyla ve küreselliğin getirdiği post-modern anlayışla semirip genleşen popüler sanatın, gerçek sanatın önüne alınmasıyla, kültür kirliliği, bilinçsizlik, hoppalık, bayağılık ve büyük çıkarların yönettiği düzeysizlik kol geziyor. Bu düzeysizliğin kalıplaşmış bir yanıtı vardır: “Halk böyle istiyor”. İşte bu noktada, büyük yazar ve tiyatro ozanı Anton Çekhov’un, Nemiroviç-Dançenko’ya, 2 Kasım 1903’te yazmış olduğu mektuptan kısa bir parça almak istiyorum buraya: “Halk için tiyatro dediklerine gelince (…) hepsi saçma bunların; halkın gözünü boyamaktan başka bir şey değil. Gogol’ü halka indireceğimize, halkı Gogol’ün düzeyine yükseltmeliyiz”.

Bir tiyatro adamı, elbette, gözlerini halka çevirmeye ve halktaki duygular ve düşüncelerle kaynaşmaya bakmalıdır. Ama, o öğreneceğini yalnızca tiyatrodan öğrenmelidir ve gözlerini de bıkmadan seyirciye dikmelidir. Çünkü o tiyatro adamı, tüm yaşamını seyirciye adamıştır ve onunla vardır. Tiyatro adamı, bir yol göstericidir, takipçi değil. Bunun için de, tiyatro adamının olağanüstü bir çalışma ve kendini yenileme içinde olması gerekir. “Büyük bir çalışmaya, dahası acı çekmeye katlanmadan, hiçbir şey meyva vermez”, der Bernard Palissy.

Evet, herşeyin bir bedeli vardır ve doğrudürüst bir şey yapabilmek için o bedeli ödemeye kararlı olmak gerekir. Sanat, kişinin kendi öz olanaklarıyla savaşması, yaratma olayı üzerine eğilmesidir. Dahilerin o bitmez tükenmez sabrı da sanatla, yani yaratıcılıkla ilgili bir uğraştır. Sanatçı öğrendiklerine, bilgisine ve tekniğine kendi özvarlığını geçiren insandır. Bu da, başka bir eşi olmayan yaratmayı vareder. Sanatçıyı, sanatçı olmayandan ayıran şey, yaratmanın varlığını belli eden şeydir.

Öte yanda, formüller, klişeler, kalıplar, alışkanlıklar ve ham taklit bütün cılız üretimlerin birbirine benzemesine yol açar ve sanatın yorgun düştüğü anda onun yerini alır. O zaman birtakım ham yetenekler boy boy ortaya çıkarlar, ‘köşeyi dönmek’ için kullanılan formülleri ezberleyerek dikkat odağını sanattan, zanaate, yaratıcılıktan aldatmacaya kaydırırlar.

Bütün gerçek tiyatro sanatçıları, dikkatli ve titiz olmak zorundalar! Bu birbirinin aynı, hiçbir etki yaratmayan, kalıcı olmayan, toplumuna bir şey kazandırmayan, yeniliğe gebe olmayan ve gerçek tiyatro sanatının önüne konulmak istenen düzmece sanata karşı durmalıdırlar. Her özgün yaratma, yeni ve içten bir anlatım gerektirir.

Biliyorum bu süreçte kimse ötekini dinlemiyor ve en iyisini kendisinin düşündüğü varsayımından hareket ediyor. Ama yine de, beni dinleyen çıkar diye, siz gençlere bir iki önemli noktayı anımsatmak istiyorum: Oyun yazarları, yönetmenler, oyuncular, tasarımcılar ve ilerinin sanatçıları olacak bu alanda yetişmekte olan öğrenciler!

Yeni bir şeyler yaratılmadığı, hep aynı entrikalarla gedik kapatıldığı, hep aynı şeylerin pişirilerek öne sürüldüğü sürece, elinizdeki o muhteşem aracı boşuboşuna döndürmüş olursunuz, ki bu da korku verici bir tükenmedir. Gerçi bu şahane araç, herkese açıktır; çünkü öyle sallapati bir hali vardır ki, insana çok kolay kullanılacakmış duygusunu verebilir. Ama işte onun bütün hırpalanmalara karşın, bitip tükenmeden yüzyıllar boyu sürüp gelmesini ve durmadan yenilenmesini sağlayan bir gizilgücü vardır. Bu gizilgücü keşfetmelisiniz! Tiyatro, duyarlılıkla, bilgiyle ve yaratıcılıkla kullanılmadığı anda, onu kullananı ele verir ve kepaze eder.

Sevgili genç yetenekler! Önemli ve güzel şeylere ancak büyük çabalarla ulaşılabilir, bunu hiç unutmayın! Bugünden başlayıp yarınlarınızı hazırlayın! Tiyatro eğitimi ancak sizin çabalarınızla başarılı olabilir. Biz, eğitimciler, sizlere yol gösteririz, sizleri bilgilendiririz ve sizlere ipuçlarını veririz. Bu, bir buz dağının görünen yüzüdür, yani o dağın onda biridir. Buzdağının geriye kalan onda dokuzu okyanusun derinlerine uzanır, işte bu da sizin çabalarınız ve sizin çalışmalarınızdır. Derslerde anlatılanlar ve gösterilenler sizi yönlendirmek içindir; ne yapılması gerektiğini belirtmek içindir. O konular üzerinde derinlere inmek sizin görevinizdir. Genellikle orta öğretimdeki ezbercilik, sınıfta not tutup öğretmenin dediğini olduğu gibi geri vermek üniversite öğretiminde papağanlık yapmaktan öteye gitmez. Ancak bir tek yerde ezber geçerlidir, o da oynayacağınız rolün sözleridir.

Üniversite eğitimi, araştırmaya, derinleşmeye oradan da yorumlamaya dayanır. Sizler, hem ders, hem de ders dışı araştırmalar ya da uygulamarla ilerideki profesyonel dünyaya hazırlanmak zorundasınız; çünkü o profesyonel dünya sizin için bir cennet ya da cehennem olabilir; Unutmayın, hepiniz işlenecek birer kişiliksiniz, bunu, sıradışı, değerli bir duruma getirecek olan – eğitmenlerinizin kılavuzluğunda – yine sizler olacaksınız.

Yıllar güvercin kanadında… Bölümün kuruluşundan bu yana 38 yıl geçti. Yüzlerce mezun verildi; hala da verilmekte. Mezunlarımız kendi alanlarında profesyonel yaşama geçtiler ve geçiyorlar. Bölümüzdeki çalışmalar, zaman zaman yıpratıcı, hatta bazan usandırıcı olabilir, ama bütün bunlar içimizdeki sevgi ve coşkuyla etkisiz bir duruma gelir. Çünkü tiyatro sanatçılığına, hevesle değil, tutkuyla erişilebilinir.

Dünya insanları için olduğu kadar, ülkemiz için de yaşamsal işlevi olan tiyatro, ayrı düşmüş insanları birleştirdiği mekanlarında, gözlerimizin önündeki perdeyi kaldırır ve bize gerçek olanı gösterir. Gözümüzün önündeki perde açılınca anlamadıklarımızı anlamıya, bilmediklerimizi öğrenmiye, o güne kadar düşünme olanağı bulamadığımız şeyleri düşünmiye başlarız. Yeni duygulara, yeni algılamalara yöneliriz. Gogol, "Yüzünüz çarpıksa, aynaya kızmayın", demiş; çünkü çarpık olan tiyatro değil, bizim yanlışlarımız, bizim ilişkilerimiz ve bizim sevgisizliğimizdir.

Bir ülkenin gelişmesi ve yükselmesi için en yararlı araçlardan biri tiyatrodur. Nitekim çağımızın büyük yazarı ve düşünürü George Bernard Shaw da şöyle demiştir: "Tiyatronun amacı, yaşamın günlük karmaşasından anlamlı olanları ayırmak, aralarındaki ilişkiyi belirtecek biçimde düzenlemek, böylece bizleri bu korkunç karışıklığın şaşkın seyircileri olmaktan kurtarıp dünyayı, dünyanın geleceğini kavrayan akıllı insanlar yapmaktır ".

Bernard Shaw'un bu sözlerinden hareket ederek son söz olarak şunu belirtmek isterim: Tiyatro seyircisini yaratıcı bir huzursuzluğa götürebiliyorsa, görevini yapıyor, demektir.

Yeni öğretim yılında, hepinize başarı ve mutluluk dilerim!


19 Ocak 2014 · İzmir ·